27 Mayıs 2011 Cuma

Hayat Bazen

Hayat; bazen beklemeyi, bazen yürümeyi, bazen koşmayı, bazen şemsiye açmayı, bazen sinemaya gitmeyi, bazen sabretmeyi, bazen hayır demeyi, bazen evet dedirtmeyi, bazen konuşmayı, bazen susmayı bilmektir.

18 Mayıs 2011 Çarşamba

13 Mayıs 2011 Cuma

İcraatın İçinden :)

Evet, altın eşiğin gümüş eşiğe işinin düşebileceği bir düzen var hayatta ama, tırnağın varsa başını kaşırsın’a göre hareket etmek, edebilmek, hesabı ona göre yapmak, yapabilmek en iyisi.

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Konuk Yazı :)

Aşşağıda okuyacaklarınızın sorumluluğu kesinlikle bana ait DEĞİLDİR! :)
Sibel Bacıdan iznini alarak bloğuma beleş bir yazı eklemiş bulunuyorum

Sibel Ablamızın bloğunun linki ahanda budur; http://sibel-alem.blogspot.com/

Alıntı başlıyor(film başlıyor gibi hehehe)
Küçükken dedem ile birkaç kez oynamanın dışında hiç tavla oynamışlığım yoktur. Pratik sıfır ama teoride bilirim bu oyunu. Birçok strateji oyununda olduğu gibi bunu da yaşamın kendisine benzetirim.



Bir kere tek başına oynanan bir oyun değildir tavla. Yaşamda olduğu gibi bu oyunda da karşı tarafla bir etkileşim söz konusudur. Kimin kazanacağını şans, tecrübe ve bilgi faktörleri belirleyecektir. Aslında her iki taraf da kazanan olabilir farklı açılardan. Biri yendiğinde, diğeri ise yenildiğinde edineceği dersleri öğrenerek birer galibiyet alırlar.


Siyah ve beyaz pullar, gece ve gündüz gibidir ve sayıları da bir ayın günleri kadardır. Sanki gece ile gündüz birbirlerinden üstün olduklarını ispat etmek ister gibidirler. Oysa biri olmadan diğerinin hiçbir anlamı olmadığı üzerine kuruludur bütün yaşam. Üzerinde oynadıkları Dünya sahnesinde zaman günlerin ve gecelerin yanısıra aylara ve sonra da yıllara ayrılır ve bir yılda da tam 12 ay vardır. Bunlar da tahtanın her bir kanadındaki yerlerini almış, pulların tek tek üstlerinden geçmelerini beklerler.


Tavla tahtası üzerinde zaman kavramını taşıyan Dünya’nın kendisiyse eğer zarlar ise gezegenlerdir belki. Gezegenlerin birbirleri ile yaptıkları açılar gibi zarlar da altının ikili permütasyonları şeklinde açılar yaparlar birbirlerine, tıpkı gezegenler gibi. Hatta zar üzerinde altıdan büyük sayı olmamasının nedeni, tavlanın icadının Plüton'un keşfinden önce olması bile olabilir.

Kimi zaman zarlar belirler oyunun gidişini, kimi zaman da oyuncular. Zarlar belirlediğinde ortaya çıkana YAZGI, pullar belirlediğindekine ise ÖZGÜR İRADE denir. Sonuç ise herzaman KADER'dir.

Yazgı denen şey sana tek bir seçim sunar sadece. Yani öyle bir zar gelir ki tek bir hamle imkanı verir sana ve sonuu da bellidir. Rakibin atacağı zara göre yeni olasılıklar belirene kadar önünde yazgın belirler bulunduğun noktayı. Rakibin sırası geçince yine zar atılır: Yazgı mı, Özgür İrade mi gelecek?

Özgür İrade çıkarsa zarlardan, bu demektir ki önünde birden fazla seçenek var. Olasılıklardan birini seçer ve oyunun gidişatını kendi ellerinle belirlersin.

İşte bu yüzden tavlanın içinde yaşamın ta kendisi vardır. Astrolojinin anlatmaya uğraştığı yaşam da budur zaten. Şunu der sana: Senden büyük bir İlahi Düzen var insanoğlu. Kimi zaman onun sana verdiklerini yaşarsın sadece, çoğunlukla da gökyüzünden gelen enerjiler belli yolları açar önünde ve seçim sana bırakılır. Her ne olursa olsun gidiş yönün hep ileriye doğrudur, tavlada olduğu gibi geri hareket yoktur hiç.

Tavlada belki ama hileye yer yoktur yaşam oyununda. Ne yaparsan yap, zar tutamazsın mesela. Yapabileceğin yegane şey, eğer zarlar senden Özgür İdareni kullanmanı istediyse yani "zar geldiyse" önceki oyunlardan öğrendiğin - ki eğer öğrenebildiysen - stratejileri uygulamak, becerileri kullanmaktır. Bazen dalgınlığa düşüp bildiğin hamleleri yapamayabilirsin, o zaman ortaya çıkacak kaderi de kabullenip, bunun da bir nedeni olduğuna inanmak kalır sana. İlerlemek var, gerilemek yok demiştik ya bu durumu da ilerlemek için gerekli bir adım olarak görmek ve kabul etmek gerekir. Buna da tevekkül der erenler.

Haa, Mars da bu oyunun ayrılmaz parçalarından biridir. Savaş tanrısıdır ya Mars belki de o yüzden bu mücadele meydanında onun adı duyulur sadece. Karşı taraf hiç pul toplayamadan oyunu bitiren Mars eder rakibini.

Tavlada kazanan, tavla tahtasını kapatıp kaybedenin kolunun altına sıkıştırıverir oyunun sonunda ve "Öğren de gel" der. Hayatta da böyledir. Beceremediysen bu sahnedeki oyunu, dürüverirler defterini ve eline verirler yeniden. Bir kez daha oynarsın aynı oyunu benzer rollerle ve tanıdık ruhlarla karşılaşıp helalleşirsin hatta. Yine beceremezsen bir kez daha gelirsin dünyaya. Yenilen pehlivan güreşe doymaz derler ya, sen de yenile yenile devam edersin yoluna. Taa ki kazanmayı ve bir kez kazandıktan sonra da o mertebede kalmayı öğrenene dek.

Bir bakın oynamakta olduğunuz oyuna. Kırık pulunuz mu var? Bekleyin bakalım zar gelmesini! Şimdi çok önemli zarlar atılmakta gökyüzünde, size de uygunu düşecektir ve umarım ki düşeş gelecektir. Yalnız zarlara güvenip çok da emin olmayın kazanacağınızdan. Bir sonraki zar atışı sizi üzebilir. O zaman zarların Özgür İrade'yi gösterdiği her an iş başa düşüyor. Kalkın ve üzerinize düşeni yapın şimdi. Yoksa yenilen pehlivan olmaya devam etmek düşer payınıza.
Alıntı bitti.

Eee, yazıya gelen yorumlara kim cevap verecek? Ben mi, Sibel mi? Bakarız yaws, beni ilgilendiriyorsa ben, onu ilgilendiriyorsa o cevap verir.