24 Şubat 2011 Perşembe

Deprasyon hapı mı vardı önceden?

Alıntı

"Büyüyorsun kuzum. İlk değildir muhtemelen şu anki dip durumun ama son olmayacağı kesin.
Daha bunlardan epey bi gelecek başına hayat içinde, zaman zaman.
Rahat ooolllll bişi olmaz. :)

"Öldürmeyen acı kuvvetlendirir" lafını duymaktan ve söylemekten bıktığında, bu tip "dip" durumlarında, canın daha az yanacak merak etme.
Canım yaa, hoşgeldin aramıza, büyümek böyle oluyor :)"

Alıntı bitti :)

Bir blogger'a,
dip yapmış bir blogger'a,
yazdığı içerikten ziyade yazma tarzı hoşuma giden dip yapmış bir blogger'a,
yaptığım yorumdur.

İki gün sonra, bu sefer ben "dip"ten kurtulmaya çalışırken tekrar okudumda yorumumu, iyi geldi :)
Lan ben bunu kendime de yazmışım meğer, dedim kendi kendime.
Hep bu puşt "lodos" yüzünden oluyor haa, ağzını burnunu kıracam bu lodos'un. Lodos olduğu günler, mümkünse kendimi bir odaya kapatasım var :)

Yok yok iyiki var lodos. Dipler iyiki var. Yoksa hayat'ı hep güllük gülistanlık zannederdik. Oysa biliyoruz ki değil.
Hem mesele dip yapmamak değil, dipten çıkabilme kabiliyetimizin derecesi. Evet evet derecesi, seviyesi, 10 üzerinden kaç ettiği. Bu seviye ne kadar yüksekse, hayat o kadar kolay ve siz(biz) o kadar güçlüsünüz.

Blogger kim mi :) Leah. Sağ üst köşedeki takipçiler arasında bulabilirsiniz kendisini.

17 Şubat 2011 Perşembe

Hayat bir de...

Tıkanan yolların, ya da tıkanıyormuş gibi görünen yolların, aslında yeni yönlere ve yollara yelken açmak olduğunu unutmadan, hayata öfkelenmemek gerektiğini bilerek, yön vermek yaşantıya...

15 Şubat 2011 Salı

http://uykusuznakkal.blogspot.com/

Bilirim o duyguyu.

Okul yeni bitmişti 10 sene kadar evveldi. Bir kızı sevmiştim, o da beni sevmişti. Hâla masum masum durur yaşanmışlıklar klasörümün bir kenarında. Hatta bana mı bilmiyorum ama beni ilgilendiren şiirler bile yazdığını biliyorum, muhtemelen benimle ilgili...
Her şey çok iyi giderken bir gün dedim ki; -benim kullandığım arabanın yan koltuğunda otururken kendisine ve yüzüme bakamıyorken kendisi- bu işte bi anormallik var herşey fazlasıyla iyi gidiyor, bi yerlerde bi sorun olmaması beni düşündürüyor.

Küçükken, burdan baktığımda çok çok küçükken, yaklaşık 25 yıl önce ve ben henüz her sene köyüme gidiyorken ve dedemler henüz İstanbula gelmemişken...
Derenin kenarında, hani şu köyümüzü kaza'ya bağlayan yolun yanındaki derenin kenarında.
Arkadaşlarımın, çekirgelerin kanatlarını koparırken birde yetmezmiş gibi arkasına diken sokuyorken ki gibi demek istiyorsunuz galiba.
Bu hareketi anlamamıştım, anlamadığım şeyleri yapmıyor belki de yapamıyor olmam o zamanlardan geliyor olsa gerek, belki de genlerle geçmiştir. Yeğenim gibi, benim bi zamanlar olduğum yaştan henüz daha küçük olan yeğenim gibi. O da anlamadığı(kafasına yatmayan) şeyleri yapmıyor belki de yapamıyor.

Önce anlamamıştım. Seksenler, yetmişler, bugün bi de baktım atmış dokuz bile varmış. Demek ki yaşınız 46 civarı bir eksik bir fazla olabilir :)
Ben aslında "kız çocuğu" diye size seslenen biri vardıya ona takılmıştım. Bana "adam" galiba lan bu dedirten bi duruşu vardı sanki.
Sonra Annenizin karşı komşusu olan çocukta "enterasan" gelmeye başladı. Sonra "hikayedeki" siz de enterasan gelmeye başladınız. Ve, zamandan bağımsız yazılarınızın, bağımlısı oldum.

Birde, bir şekilde, yazmaya devam ediyor oluşunuz ilginçti. Ben dahil olmadan önceki süreçte özellikle. Çünkü; yazıyordunuz, ısrarla yazıyordunuz. Sanki kendinize yazıyordunuz, okunma kaygısından bağımsız. İşte bu bağımsızlık ve yaşanmışlıkların özgünlüğü idi, hep aynı yazıya bakmak zorunda kalsam da, hâla yazmış olma ihtimaliniz dolayısıyla arada bir ziyaretlerimin sebeb-i hikmeti.

Siz yazın, önce kendiniz için, sonra benim için. Olur mu? :)

Sevgiler, Saygılar...

8 Şubat 2011 Salı

Benziyorlar sanki

Hayat biraz da;

Dü-şeş beklerken hep yek gelmesine isyan etmemektir.
Beklemediğin anda dü-şeş gelmesini normal karşılamaktır.

Düşeşten daha çok hep yeke ihtiyaç duymaktır.(bazen)

Bir el önce ve bir el sonra gelen zar'ın anlamsız olabilmesidır.

Son zarda çift gelip, oyunu kaybetmek ya da kazanmaktır.

Oyunu son zara bırakmamaktır.

Oynamayı bilmektir.
İstemeyi(zar'ı beyin dalgalrıyla yönlendirmek) bilmektir.

Risk almayı bilmektir.(yerinde ve zamanında)
Korkmayı bilmektir.(mümkünse hep)

Korkularının üstüne gitmeyi bilmektir.(bazen)

Karşındaki oyuncuyu küçümsememektir.
karşındaki oyuncudan korkmamaktır.

Bi el kazandın diye sevinmemektir.
Bi el kaybettin diye üzülmemektir.

Bir kere yenildiysen, sadece "bir kere" yenilmişsin demektir.
Bir kere yendiysen de aynısı geçerlidir.

Zar'ın oyunu bozabileceğini bilmektir, zorun da...

Yenildiğinde rakibinin elini sıkabilmektir.
Yendiğinde tebrik beklememektir.

4 Şubat 2011 Cuma

...yarısı...

Hayatın yarısı söylemekse, yarısı yazmaktır.*

*Yusuf Hayaloğlu

1 Şubat 2011 Salı

Attention!!!

Yumuşak huylu, yumuşak yüzlü, ılımlı, uyumlu insanların tersine(ters tepki) karşı çok dikkatli olmak lazım. Onların da insan olduğunu ve tersleyebileceklerini, yanlış anlayabileceklerini, yanlış yapabileceklerini, yanlışlarının olabileceğini, “iyi insan” olmalarını “putlaştırabileceklerini” unutmamak gerek.